Dil ve Edebiyat 185.Sayı Mayıs 2024

Edebiyat, İdeoloji, Eleştiri

ÜZEYİR İLBAK

Aidiyetlerin ideolojiye dönüştüğü ve kültür sanat çevrelerinde filizlenen fikir kırıntılarının sosyal medya üzerinden yaygın görünürlüğü ile ortaya çıkan sonuç insanları ve yazar çevrelerini önemli ölçüde farkında olmadıkları bir çıkmaza sürüklemektedir. Ortaya koyduğu şeye kutsallık atfederek yüceltme ve yüceltilme beklentisine girmek en başta değerler hiyerarşisini ve ortak değerler alanının dağılma zeminini kurgular ki bu, kimi çevreler için meşru kabul edilse de kendilerini Müslüman olarak tarif eden çevrelerde doğru sonuç vermez. Günü kurtarmak, meşhur görünmek, birilerinden övgü almak beklentisiyle kavramlarımızı ve değerlerimizi bozarak kullanmak; bir süre sonra düzeltmeye çalıştığımız düşünce evreninde kopuşlara, kavram kayıplarına ve dilde bozulmaya sebep olur. Okuduğum ve yazarını hatırlamadığım bir metinde “Anı kurtarmak üzere kolay yapılan işlere yönelirseniz geleceğinizi kaybedersiniz.” şeklinde bir ifade vardı ve bu, bugünkü muhafazakâr-dindar çevrelerin iş ve eylemlerini anlatmada bize epey veri sağlıyor.
Müslümanlar çeyrek asırdan fazla bir zaman diliminde “günü kotarma ve kurtarma” derdine düştüler. Tevarüs ettikleri büyük ve kadim birikim üzerine düşünmekten, dönüştürmekten veya yeniden inşa etmekten vazgeçtiler. Oysa medeniyet, edebiyat ve kültür geleneğimizin kökleri kadim zamanlardan bugüne filiz vermekte ve bu filizlerin aşılanarak yeniden geleceğe -bir emanet olarak- miras bırakılması gerekirken Sezai Karakoç’un Masal şiirinde hatırlattığı “… daha batı kapılarında görünür görünmez/ Alıştırdılar tatlı zehirli sulara” ifadesinde olduğu gibi alıştıkları zehirli sular”la filizlere hayat vermeye kalkışmak, var oldukları toprakların düşünce iklimine ihanet etmektir. Eleştiri ve müzakere hakkını kimseye hak görmeden müstağni durma çabasının oluşturduğu kibir havzasından muhataplarını tahkir eden zanna dayalı ifadelerle tanımlama çapası iletişim imkânlarını ortadan kaldıran bencil sayıklamalar olarak ortaya çıkar. Çağ dedikodu kazanı; sosyal medya pencerelerinden klavyenin harflerini kurşuna dönüştürmek, görünmezlik ve saklanma olgularını gizlemeye yetmiyor. III. Selim’den başlayarak içine yuvarlandığımız Batı bilimi ve ideolojisinin kavramlarıyla düşünme ve bu kavramlarla ayrışma çabası sadece bilgiç bir cehalet evreni inşa etti.
Mahallemize ait olmayan dijital iletişim mecralarından birbirimize yazdığımız mektuplar, samimiyetten epey uzak enfüsî/öznel birer sayıklama gibi. Ümmet şuuruna sahip kardeşler topluluğu ilişkilerinde ve işlerinde nefsi olumsuzluklardan beslenmezler. Hayır ve doğru işlerinde birbirlerini teşvik ederken; yanlış ve genel teamüllere uymayan eylemlerinden dolayı da birbirlerini eleştirir/tenkit ederler. Mensubu oldukları inanç sisteminde bu çabanın kavramsallaştırılmış ifadesi de “emr-i bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münkerdir. [“ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar” (Kuran, 3/104)].” İnanmış insanların zihinlerinde kıskançlık ve haset olmaz, çünkü “Kıskandığında hasetçinin şerrinden!” Allah’a sığınan bir dünyaya mensuptur.
Batı verilerinden hareketle meselelerimizi tartışmak ve yazmanın bizi haklı kıldığına kendimizi ikna ederek eleştiri ile tekliflere kendimizi kapatırsak doğru ve sağlıklı bir zihne sahip münevver olma iddiamızdan uzaklaşırız. Zihni köleleşmiş aydın yaşadığı toplumu karanlığa mahkûm eder.
Bu anlamda Nurettin Topçu’ya kulak vermek gerek. “Bir fikri tenkit etmek onu tahkir veya reddetmek demek değildir; bilakis onu tamamlamaktır, ilme ve insanlığa hizmet ve hayırdır. Tenkit herkes için hak, âlimler içinse bir vazifedir; ahlaki bir vazifedir. ... Tenkit yetisini kullanmayan zihin her adımda yanılmaya mahkumdur. Şüphe yok ki tenkit, hakaret veya küçük düşürme gayreti değildir; fikirleri eleme, değerlendirme ve onları hakikat güneşinde yıkama yetisidir.” Bir asır önce tartışılan ve rafa kaldırılan “sanat, sanat içindir” klişesi için yazma eyleminin meşruiyeti, meşhur edilse de tartışılmaya ve eleştirilmeye devam edilecektir. Floransa’ki Mikelanjelo’nun (Michelangelo) Davut Heykeli muhteşem bir sanat eseri olsa da müstehcenliği eleştirilebilir.
Azerbaycan Dilinin Yazım Kılavuzu
17 Nisan 2024 Çarşamba günü Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü’nün Sözlük Bilimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin ev sahipliğinde bir toplantı düzenlendi. Toplantının konusu Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği’nin de uzun zamandır tartışılması ve kültürel geleneğimize uygun imla ve sesle dilin kullanılmasını sağlayacak imla kılavuzu meselesiydi. Ancak bu toplantının yapılma sebebi Türk Dünyası Ortak İletişim Dili Uğrunda AZERBAYCAN DİLİNİN YAZIM KILAVUZU’ydu. Kılavuzun Türkiye’de yayımlanmasına öncülük eden isim, uzun yıllar Türk Dil Kurumu Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’dı. Böyle bir ilk çalışmaya öncülük taktir edilmesi ve önemsenmesi gereken bir girişim. Bu çabayı dünyanın ticaret, diplomasi ve büro dili olarak İngilizcenin bu kadar yaygınlaştırılması ve beraberinde Batı kültürünün bir taşıyıcısı olarak farklı dinî, etnik, millî dil ve kültürleri olumsuz etkilemesi karşısında bir bayrak açma hareketi olarak gördüğümü ifade etmek isterim.
Türkiye’deki üniversitelerin Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları ile Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin programlarında yer alan Azerbaycan Dili ve Edebiyatı bölümlerindeki dersler başta olmak üzere, dil alanında çalışan akademisyen, araştırmacı ve ilgili kişilere doğru ve güvenilir veri sağlamak üzere hazırlanan Azerbaycan dilinin yazım kılavuzu yanılmıyorsam Türkiye’de ilk kez yayımlandı.
Azerbaycan Devlet Tercüme Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Afak Mesut hanımefendinin “Hazırlayan, Düzenleyici Yazar” olarak jenerikte yer aldığı eserin Redaksiyon Kurulunda: Prof. Dr. Nizami Caferov, Prof. Dr. Vilayet Guliyev, Prof. Dr. Celil Nağıyev, Prof. Dr. Cihangir Memmedli, Prof. Dr. Gulu Meherremli, Prof. Dr. Rüstem Kemal, Doç. Dr. İsmail Memmedov yer almış.
Erkmen Yayımcılık tarafından yayınlanan eser üniversitelerin ilgili bölümlerine gönderilerek öğrencilerin istifadesine sunulacak. Bir not olarak en kısa zamanda dijital yayın olarak yayımlanmasının da faydalı olacağına inanıyorum.
Kılavuz, merhum Haydar Aliyev’in “100. doğum gününe armağan olarak” hazırlanmış ve merhumun “Gelişmiş zengin dil kültürüne sahip halk eğilmezdir, ölümsüzdür, büyük gelecek sahibidir. Bundan dolayı da ulu atalarımızdan miras kalan bu en değerli millî serveti her bir Azerbaycan evladı göz bebeği gibi korumalı, daima özenle sarıp sarmalamalıdır.” sözüyle başlatılmış.
Dokuz yüz sayfalık eserin tanıtım toplantısında Afak Mesut, Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Osman Mert ve Azerbaycan Kültür Ataşesi birer konuşma ile eserin önemine dair birer konuşma yaptılar.
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, Prof. Dr. Nurettin Demir, Prof. Dr. Emine Yılmaz, Azerbaycan dili ve yeni yayımlanan yazım kılavuzu üzerine yaptıkları sunumların yanısıra Doç. Dr. Nurtaç Ergün Atbaşı, Afak Mesut’un Azerbaycan edebiyatındaki yeri ve eserlerine değindi. Araştırma görevlisi Tevfik Ergun modern Azerbaycan şiirini anlattı.
Dokuz yüz sayfalık imla kılavuzu ile ilgili ayrıntılı bir incelemeyi önümüzdeki sayıda paylaşacağız.

 

Bu ürüne ilk yorumu siz yapın!
Bu ürünün fiyat bilgisi, resim, ürün açıklamalarında ve diğer konularda yetersiz gördüğünüz noktaları öneri formunu kullanarak tarafımıza iletebilirsiniz.
Görüş ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
Dil ve Edebiyat 185.Sayı Mayıs 2024 Dil ve Edebiyat 185.Sayı Mayıs 2024 DILVEEDEB185 Dil ve Edebiyat 185.Sayı Mayıs 2024

Tavsiye Et

*
*
*
Tüm siparişlerinizin kargoya teslimi
20 Haziran Perşembe günü itibariyle sağlanmaya başlayacaktır.
Aynı gün itibariyle tüm kargo operasyonları başlayacaktır.
Kurban Bayramızını tebrik ederiz.
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.