Karabatak Dergi 81.Sayı Temmuz-Ağustos 2025
Karabatak Dergi 81.Sayı Temmuz-Ağustos 2025
Afrika’nın Özgürlük Ritmi
Ali Ural
Şiir ritimden doğar ve Afrika demek biraz da ritim demektir. İnsan yalnız sevindiğinde değil kızdığında da ritim tutar. Yapmak istemediği bir işe zorlandığında dayanma gücünü bu öfke vurgularından alabilir. Avrupalı sömürgeci için taş kıran Thongalı bir çocuğun şu sözleri mırıldandığını duymuş İsviçreli bir misyoner: “Bize kötü davranıyorlar, ehe:/ Bize hiç acımıyorlar, ehe:/ Kahvelerini içiyorlar, ehe!/ Bize hiç vermiyorlar, ehe!” Ehe ritmi, emperyalizm çarkının parçalanacağı bir zamana kurulmuştur. Çocuk ve misyoner bunun farkında olmasa da vaktin çocuğu bu anı beklemektedir.
Bu da Orta Afrika’da beyaz gezginlerin eşyasını taşıyan yerlilerin bir akşamüstü yaktıkları ateşin etrafında söyledikleri ezgi: “Kötü beyaz adam uzaklaşır kıyıdan-puti, puti!/ Gideceğiz kötü beyaz adamın ardından-puti, puti!/ Bize yemek verdiği sürece-puti, puti!/ Aşacağız dereleri, tepeleri-puti, puti/ Bu koca bezirgânın kervanıyla-puti, puti!” Puti, puti biraz Türkçedeki tıpış tıpışa benziyor. Teslimiyet gibi görünse de gizli bir isyan bu. Kötü beyaz adamın Afrika kıyılarından ebediyen uzaklaştığı ve hiçbir yerlinin onların yüklerini taşımayacakları bir günün saat tıkırtıları puti, puti.
Güney Afrika’daki Umbosi demiryolu, yerliler için başta Johannesburg olmak üzere büyük şehirlere yapılan lanetli bir yolculuk anlamına gelmiş yıllarca. Zira bu hatta işleyen trenler delikanlıları maden ocaklarına, genç kızları batakhanelere götürüyormuş. Bulaşık yıkayan bir yerli kadın trenin gürültüsünü duyduğunda bakın neler söylüyor: “Uzaktan homurdanıp gelen/ Delikanlıları ezip geçen/ Karılarımızı baştan çıkaran/ Bizi bırakıp kentlere gidiyorlar, kötü oluyorlar/ Irz düşmanı: Bizse yalnız kalıyoruz burada.” Bir şarkı değil bu bir ağıt. Afrikalılar bir gün bütün bulaşıklardan kurtulana kadar söylenecek.
Emperyalist devletler sömürüyü sadece bir kazanç değil aynı zamanda bir hak olarak görmeye devam ediyor. Bu müktesep hakkın zayi olmaması için de “insan” kavramını tekellerinde tutuyorlar. “İnsan” olan yalnız kendileridir ve insana şeklen benzeseler de gelişimlerini tamamlayamayan bu hayvansı yaratıklar üzerinde mutlak tasarrufları vardır. Bu yüzden kendileri için yeterli kauçuk toplamayan yerlilerin ellerini dahi kesebilirler. Yeter ki Kral Leopold (1835-1909) Belçika endüstrisini güçlendirsin. Lokal bir zulüm değil bu. Bir kötülük yarışı Afrika topraklarında. Fransız başbakanlarından Jules Ferry (1832-1893) bir zamanlar şecaat arz ederken, Batı endüstrisinin temelinin hırsızlık olduğunu bakın nasıl itiraf etmiş: “Sömürge kurmak, Pazar açmak demektir; üstün ırkların aşağı ırklar karşısında kazanılmış hakları vardır. Sömürgecilik politikası endüstri politikasının çocuğudur.”
Afrika uyanışının hızla devam ettiği şu günlerde Karabatak olarak özgürlük şuurunu edebiyat alanına taşımak istedik. Karabatak, Kara Afrika’nın derin sularına daldı ve okurlarıyla buluşturdu mazlum kıtanın edebiyatını. “Afrika ve Edebiyat” dosyamızda otuza yakın yetkin ve parça tesirli yazı var. Bu yazıların tacı ise Dr. Halim Gençoğlu’yla Mahmut Bıyıklı’nın yaptığı oylumlu röportaj. “Afrika müziğin ve ritmin kıtasıdır,” diyor Gençoğlu. Söyleyene de söyletene de kalpten teşekkür ediyoruz. Yasemin Cansuz Kurt’un Kenyalı yazar Ywonne Adhiambo Owuor’la yaptığı röportaj da dikkat çekici. “Tarih geç kalmaz: Osmanlı izini mutlaka bulursunuz,” diyor Owuor. Dosyanın oluşumunda emeği geçen başta Ahmet Nedim Serinsu olmak üzere ilim ve sanat ehline minnettarız. Bir sorumluluğu daha hep beraber yerine getirdik.
Karabatak’ın muhtevası sunuş yazımıza sığamayacak kadar zengin. Yine de Projektör sayfalarında öykücü Fatma Türk’ü konuk ettiğimizi söylemeliyiz. Yazmanın bir hatırlama çabası olduğunun altını çiziyor Türk. Şiirler, öyküler ve denemeler… Karabatak’ın taşımaktan yorulmadığı hazineleri… Ve elbette görsel sanatların incileri… 81. Sayımızla bir kez daha yükseliyoruz göklere doğru.